Tiran güne başlıyor - 11 Eylül 2017

Saat sabahın 5:15'i. Şehir güne uyanıyor. Okulların bugün eğitime başlayacak olmasının heyecanı kente yansımış. Sanki Tiran küçük bir çocuk, tatil bitmiş, okula gitmenin heyecanı ve stresi içini kıpır kıpır etmiş, yerinde duramıyor.

Müezzinin okuduğu sabah ezanı, otobüs motorlarının gürültüleri arasında belli belirsiz duyuluyor, günün ve haftanın başlangıcını müjdelercesine.

Kafasında kasketi, ağzında sigarası ile (sabah bu saatte sokakta ne işi varsa) orta yaşların biraz üstündeki amca, kentin henüz tam uyanmamış olmasını fırsat bilmiş, bisikletini boş yolda ters istikamette sürmenin hazzını yaşıyor.

Temizlik kamyonu otomatik fırçalarıyla sokakları temizlerken motor sesiyle adeta homurdanıyor. "Yok mu bir el atan, tek başına yetişemiyorum, çocuklarımız okula başlarken pırıl pırıl olmalı Tiran".

Otobüs durağında bekleyenler, günün ilk otobüs seferiyle kentin diğer bölgelerine gitmek için sabırsızlanıyorlar. Belki işe gidiyorlar, belki işten eve ancak dönecekler, yatağa girmek için sabırsızlanıyorlar. Günün ilk otobüsü geliyor, alıyor duraktakileri.

Türkiye'den dün sabaha karşı arabalarıyla yola çıkan gurbetçiler, belki az önce varmışlar evlerine, kendilerini yatağa atmışlar, derin uykudalar. Ağustos'ta Tiran'da fazla hareket olmazdı zaten, memlekete gitmişken hem bayramı geçirip, hem bir kaç gün fazladan zaman geçirmek iyi olurdu. Eş dost akrabayla hasret giderirdin. Okulların açıldığı hafta da Tiran'a dönerdin.

Hafta sonu onlarca kupon yapan bahissever, tek maçtan yatan kuponlara hayıflanıyor rüyasında. Rüya görüyor, tek golden yatan kuponu aslında yatmamış, hakem son dakikada bir penaltı vermiş, golle sonuçlanan. Ve kupon tutmuş. Derken uyanıyor. Oğlanı okula götürmesi gerek. Hazırlanıyor.

Fırında çalışanlar çoktan uyanmışlar, ekmekleri pişirmişler, kasalara doldurmuşlar. Bir panelvan geliyor, alıyor ekmek dolu kasaları, taze ekmek bekleyenlere götürecek.

3 tane emekçi kadın beliriyor. Topallarcasına sallanarak yürüyorlar, nefes almaya fırsat bırakmazcasına hızlıca konuşarak. Gün boyu börek açan hamarat eller bunlar. Çalıştıkları börek dükkanına doğru ilerliyorlar. Dükkanın sahibi onlardan önce gelmiş, hamuru mayalamış. Dükkanı parlatıyor müşterilerine nezih bir ortam sunmak için. Kardeşi masaları çıkarıyor dışarı, abisine yardım ediyor. Karısı hamuru kontrol ediyor, kıvamına gelmiş mi diye. Çok emek harcadılar o dükkana, yıllarını verdiler. Börek yiyen müşterilerinin yüzlerinde gülümsemeyi görmek bütün dileği, emektar kadının.

Bir kaç turist, tekerlekli bavullarını çekerek ilerliyorlar, havaalanına gitmek için taksiden başka bir seçenek olmayışının şaşkınlığıyla. Taksi şoförü uzaktan bakıyor onlara, uykulu gözlerle ve "bari bana gelmeseler, bu saatte havaalanına kadar gitmesem" diye geçiriyor içinden sanki. Nasip işte, turistler ona gidiyorlar, içinden tembellik (belki de bütün gece yorulmuş) yapmak gelse de, ekmek parası O'na gitmek istiyor.

İlkinden daha büyük bir kalabalık birikmiş otobüs durağında. Kabına sığamıyor artık Tiran, patlamak üzere olan mısır tanesinin tavada kıpır kıpır oynaması gibi, "tutmayın beni" diyor. Kulağında kulaklıkla müzik dinleyerek koşuyor bir delikanlı durağa doğru, gelecek olan otobüsü müjdeliyor duraktakilere, uzaktan görmüş otobüsü, belli.

Kalabalık sokakta uygun bir dükkan bulduğunu uman küçük girişimci etrafı kolaçan ediyor. Gözünden kaçan bir şey olmasını istemiyor. Yatırdığı para ve emek yatmamalı, geri dönüşü olmalı. Acaba peynir satılır mı ki o dükkanda? Türkiye'de olsa tamam da, Arnavutlar nasıl karşılar küçük dükkanda kaliteli peyniri? "Kaliteli peynir satarsak müşteri gelir" diye geçiriyor içinden, "yer güzel, çok yaya trafiği var". Ama kuşku içini kemiriyor "Ya gelmezse?".

Sakinleri uyanan evlerin ışıkları yanıyor birer birer. Ne de olsa günler kısalıpduruyor 21 Haziran'dan beri. Artık sabahın erken saatleri karanlık, ışığı açmadan olmuyor.

Az önce 3 kadının geldiği yerden bu kez 8-9 kişi geliyor. Sohbetler biraz daha neşeli. Belki yarım saat fazladan uyumak onları daha mutlu etmiş.

Günün ilk kornası duyuluyor, kentin ve kentlinin uyanıp, birbirini dürtüklemeye başladığını bildiriyor. Bisikletler çoğalıyor, ama hepsi trafik akış yönünde, ters yönde gelemiyorlar artık.

Üçüncü parti otobüsler dolu geliyorlar. Duraktakiler tedirgin, "acaba binemez miyiz?" diye.

Az önce gelen 8-9 kişiden 2 kadın dineliyor, bir kenarda oturup akıllı telefonuyla meşgul olan çocuğun arkasında. Bir çene, bir çene, susmak bilmiyorlar. Bisikletiyle gelen bir adam katılıyor onlara. Hiç mi susmazlar? Neyse, bir panelvan gelip alıyor onları, çocuk rahatlıyor. Allah panelvan şoförünün yardımcısı olsun.

Gün ağarmak üzere. Karanlık, yerini hafif bir aydınlığa terk ediyor.

Kafeler sularını kaynatmışlar, uyanmaya çalışanlara taze ve en lezzetli kahveleri demlemek için hazırlar.

Otobüs artık yalnızca alıp götürmüyor, getirdiklerini de bırakıyor. Saat 6:00. Otobüslerden inen alımlı kızlar ofislere doğru dağılıyorlar. Yaz mevsimi bitiyor, önümüzdeki yaz mevsiminde tatil yapmak için para kazanmak gerek.

Bir grup sokak köpeği topluca havlıyor. "Bu yarışta biz de varız" mesajını haykırıyorlar.

Ve trafik ışığında biriken arabalar çoğalıyor. Ara gaz veren mazotlu araçlarla birlikte, yeşil ışığı beklerken, 300 Spartalı gibi davranıyorlar. ""Korkun bizden" diyorlar. Yaya geçidine uyuşukça giren yaya, sonlara doğru koşmak zorunda kalıyor, kendi yeşilini kullanmak için sabırsızlanan taşıt sürücülerinden ötürü. Uzun bir korna sesi dikkatleri üzerine çekiyor. Otobüsü kaçırmak istemeyen yaya, yaya geçidi yerine yolun başka yerinde karşıdan karşıya geçmeye çalışmış. Araç sürücüsü de sanki hayatında hiç yaya olmamış gibi yüklenmiş kornaya. Belki de otobüsü bir kaç saniye daha geciktirdi bu korna, kaba sürücü yayalara küfür ederken belki de yardımcı oldu.

Ve egzoz dumanları, motor sesleriyle metropol uyanıyor.

11.09.2017 Geni
1 1
daha iyi hizmet verebilmek için çerez (cookie) kullanıyoruz. detaylı bilgi için tıklayın