Çernobil Felaketi

Tarihin en büyük nükleer kazasıdır. 2011 yılında yaşanan Fukuşima Nükleer Santrali Kazası ile birlikte Uluslararası Nükleer Olay Ölçeği derecelendirmesine göre 7 seviyesinde değerlendirilen iki kazadan bir tanesidir.

İnşaatına 1970 yılında başlanan ve 1977 yılında ilk reaktörü devreye giren Çernobil Nükleer Santrali, bittiğinde dünyanın en büyüğü olması planlanmaktaydı. 1986 yılına gelindiğinde 4 reaktör çalışmaktaydı ve proje tamamlandığında toplam 7 reaktörün çalışması planlamaktaydı. Nükleer santralin en önemli ihtiyacı olan soğutma ihtiyacı Avrupa'nın en büyük su rezervlerinden birisi olan Dinyeper Nehri'nden karşılanmaktaydı. Santralin coğrafi konumu Beyaz Rusya sınırına yakındır, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Ukrayna sınırları içerisinde kalmıştır.

Kaza, 26 Nisan 1986 Perşembe günü, santralin 4 numaralı reaktörünün bakımı için bazı testler yapılırken meydana geldi. Bakım sırasında, soğutma sistemini besleyen acil durum jeneratörünün devreye girip girmediği test edilirken, acil durum jeneratörü devreye girmedi ve reaktör aşırı ısınıp eridi.

Sovyetler Birliği yönetimi, başlangıçta kazayla ilgili sessiz kalmayı denedi. Kazadan 2 gün sonra İskandinav ülkelerindeki radyasyon ölçüm cihazlarının yüksek ölçüm yapması ve bunun sebebinin sorgulanmaya başlaması sebebiyle kazayı açıklamak zorunda kaldı. O güne kadar görülmemiş büyüklükteki kazaya karşı dünya ne yapacağını bilemedi. Aslında yapılabilecek fazla bir şey de yoktu, iş işten geçmişti...

Kazada en büyük etkiye Beyaz Rusya maruz kaldı. %70'i Beyaz Rusya topraklarında kalan toplam 200.000 m2 alan, kazadan birinci derecede direk etkilendi. Yağmur bulutlarının radyoaktif maddeleri taşıması sebebiyle radyoaktivite çok geniş coğrafi bölgelere taşındı. Avrupa'nın ve dünyanın en büyük su varlıklarından olan Dinyeper Nehri radyoaktif kirliliğe uğradı.

Ülkemiz, Karadeniz kıyısına paralel uzanan dağların engellemesi sebebiyle iç kısımlara geçiş çok az olmakla birlikte, dağların Karadeniz'e bakan tarafında bulutların getirdiği radyoaktif maddelerden etkilendi. O dönem çay ve fındık ihracatı durma noktasına geldi. Çayların bir kısmı yakılarak imha edildi, çayda radyoaktivite varsa dumanla etrafa dağıldı. Fındıklar ilkokullarda öğrencilere dağıtıldı. Dönemin Sanayi Bakanı Cahit Aral, gittiği her yerde çay bardağıyla görüntü vererek çayımızda radyasyon olmadığını anlatmaya çalıştı. Cahit Aral, 24 Haziran 1986 Salı günü Günaydın Gazetesi'ne manşet olan sözlerinde "Türkiye'de radyasyon var diyenler dinsizdir" dedi. Kazanın olumsuz etkileri yıllar sonra ortaya çıkmaya devam ettiği gibi, kazanın olduğu tarihlerdeki oluşan olumsuz etkiler de yıllar sonra açığa çıkmaya devam etti. Örneğin dönemin Türkiye Atom Enerjisi Kurumu başkanı Ahmed Yüksel Özemre, 2004 yılında yayınlanan Çernobil Komplosu adlı kitabında, Çernobil olayının Türk ürünlerinin uluslararası pazarlarda satışını engellemek için gerçekte var olandan fazla etkilendiği yönünde propaganda yapıldığını anlatmakla birlikte, 3 Mayıs 1986'da Edirne'ye yağan yağmurun Çernobil'den radyoaktif maddeler getirdiğini, bu maddelerin sulara karışmadığıni ama meralara nüfuz ettiğini, bu meralarda otlayan hayvanların sütlerinde radyoaktivite bulunduğunu belirtmektedir. Ülkemizin Çernobil'den en çok etkilenen bölgesi, Doğu Karadeniz Bölgesi ve özellikle de bu bölgede çay üretiminde çalışan işçiler olmuştur. Bununla birlikte, Çernobil'e olan uzaklıktan ötürü olumsuz etki oldukça düşük seviyelerde kalmıştır. Radyoaktif maddelerin zamanla etkisi azalmaya devam ettiği için, ilerleyen zamanlarda verdiği zarar sıfıra yaklaşmıştır.

Kazanın 20. yılı sebebiyle 2006'da Türk Tabipler Birliği tarafından yayınlanan "Çernobil Nükleer Kazası Sonrası Türkiye’de Kanser" adlı kitapta Çernobil Kazası'nın boyutları şu sözlerle tanımlanmıştır;

"İnsanlık tarihinin en büyük nükleer felaketi. Kazadan sonraki bir ay içinde çevreye yayılan radyoaktif kirlilik, o güne kadar patlatılan tüm atom bombalarından, nükleer santrallerden ve uranyum madenlerinden doğal ya da kaza ile salınan tüm radyasyondan daha fazlaydı."

Aynı yayına göre radyoaktif bulutlar, 3 Mayıs 1986 Cumartesi günü Trakya’ya, 4-5 Mayıs günleri Batı Karadeniz’e, 6 Mayıs günü Çankırı üzerinden Sivas’a, 7-9 Mayıs tarihlerinde Trabzon - Hopa’ya ulaştı. Daha sonra yapılan çalışmalarda Hopa'daki kanser vak'ası ortaslamasının, Türkiye'nin diğer bölgelerinden yüksek olduğu, bu yüksekliğom Çernobil ile ilişkisinin tespit edilmesi için bilimsel çalışma yapılması gerektiği belirtilmiştir.

Sovyetler Birliği idarecilerinin kazayı gizlemeye dönük çabaları sebebiyle, santralde çalışanların ve ailelerinin yaşaması için kurulmuş Pripyat şehri sakinleri başta olmak üzere, santrale yakın bölgelerde yaşayan halk yoğun radyasyona maruz kalmıştır. Kazanın hemen açıklanıp önlemlerin hemen alınmaya başlaması ve yakın bölgelerdeki insanların hemen tahliye edilmesi durumunda, kazadan kısa süre sonra hayatını kaybeden yaklaşık 4.000 kişinin uzun yıllar daha yaşamını sürdürebileceği tahmin edilmektedir. Kazanın ardından, çok sayıda hamile bayan, çocuklarının sakat doğabileceği düşüncesiyle kürtaj yaptırmıştır. Avrupa ve Türkiye'de çok kişinin Çernobil kaynaklı radyoaktiviteye maruz kalmak sebebiyle kansere yakalandığı düşünülmektedir. Ancak, kanser vak'alarının ne kadarının Çernobil ile ilişkili olduğunu tespit etmek mümkün olmamıştır.

Santralden nükleer sızıntı olmasını engellemek amacıyla çok kalın bir beton kalkan inşa edilmiştir. İnşaat tarihindeki rakamlarla, Sovyetler Birliği'nin bu kalkanı inşa etmek için 1.5 Milyar Dolar civarında para harcadığı tahmin edilmektedir. Yaklaşık 100 yıl koruma sağlaması umulan bu beton kalkanın 2016 yılında yıpranma belirtileri göstermesi sebebiyle G7 ülkeleri ve Rusya'nın finanse edeceği bir yenileme çalışması başlatıldı. Yenileme çalışmalarının maliyetinin 2.1 Milyar Euro olacağı düşünülüyordu.

Çernobil civarındaki bölge, insanlar terkettikten sonra doğal yaşam için kendini kanıtlayacağı bir saha oldu. Bu durum beraberinde Çernobil Turizmi olgusunu ortaya çıkardı. Her yıl çok sayıda kişi, bölgeye ziyarete gitmekte. Bölgedeki ağaçların yoğun radyoaktivite sebebiyle öldüğü, ama bitki örtüsünün yavaş yavaş geri geldiği bildiriliyor. Bitki örtüsünün ardından hayvanlar gelmeye başladı. Canlanan doğal hayatta, böceklerin hayatının kısaldığı, kemirgenlerin doğurganlık oranının düştüğü gözlenmiş. Bununla birlikte etkinin ne kadar olduğunu tespit etmek mümkün olmuyor, çünkü radyoaktiviteden yoğun etkilenen hayvanlar erken öldükleri için, ne tür bir değişime uğradıklarını tespit etmek üzere bulunamıyorlar. Hayvanlarda en çok gözlenen mutasyon, pigment eksikliği. Bu bölgede zaman geçiren kuşlar gibi göçmen hayvanların buralarda radyoaktiviteye maruz kaldıktan sonra gittikleri yere ne kadar etki taşıdıkları bilinmiyor.

4 Nisan 2020'de, civar köylerde yaşayan uyanık! bir köylünün kuru otları yakarak imha etme denemesi, yaklaşık 2 hafta söndürülemeyen büyük bir yangına yol açtı. Yangın söndürülemeseydi, nükleer sızıntıya tekrar yol açabilecek hasarlar vereceği düşünülüyor. Yangının yaklaşık 2 hafta boyunca söndürülememesi ve nükleer maddeleri engelleyen yapılara yaklaşması, dünya nüfusunun küçük bir kısmını tedirgin etti. Dünya nüfusunun büyük kısmı olayı farketmedi bile.

Çernobil, nükleer enerjinin sık sık kaza yapmakla değil, bir defa kaza olduğunda sonsuz zarar vermekle tehdit oluşturduğunu ortaya koyan somut bir örnek. Herkesin ders çıkarmasına yetebilir.
27.04.2020 Geni
1
daha iyi hizmet verebilmek için çerez (cookie) kullanıyoruz. detaylı bilgi için tıklayın