Dayti'nin eteğinden Tiran'a sabaha karşı bakışı

Sabaha karşı dört buçuk. Cumayı Cumartesi'ye bağlayan gece. Hava yağmursuz. Biraz bulut var. Havada nem fazla değil. Aylardan Nisan.

Aydede yarım ay. Nedense bugün güneyden bakıyor. Bulutların arasına sıkışmış ama torunlarına ulaşmak için mücadeleyi bırakmayan bir dede gibi, bir eliyle hafif aralamış bulutları, "size ışık lazım olur evlatlarım" dercesine, ısrarla aydınlatıyor geceyi.

Kuşlar kurmuşlar grubu. Merkezde park problemi var. Gelmişler dağın eteğine, park etmişler, polis ceza yazmaz buralarda. Ötüyorlar. Neler neler anlatıyorlar? "Gündüz çok kullanıcı oluyor, görüntü donuyor, gece konuşalım" diyen internet kullanıcıları gibi. Sanki gündüz çok gürültü olduğu için geceyi beklemişler konuşmak için. Gecenin sessizliğine en çok onlar sevinmişler. Biraz irice kuzenleri, horoz katılıyor onlara. "Ü ü rü üüüü".

Merkez uzaktan cıvıl cıvıl görünüyor. Baharın kıpırtısı elektrikli ışıklara yansımış. Biri yanıyor, biri sönüyor. Binlerce ışık, adeta gösteri yapıyor. Cuma gecesinin eğlencesine davet ediyor gençleri.

Aydede torunlarının ilgisizliğinden yorgun ve bitkin düştü. Bulutu aralayamadı daha fazla. Yavaşça bulutun altına gizlendi. Bütün gün yorulmuştu da, uykusu geliyor. Bir gözü açık, bir gözü kapalı, horlamaya da başladı yavaş yavaş.

Kuş grubunun sohbeti ilerleyip, fasıla başlamasıyla, ağaçlar, otlar, coşmuş, dans ederken kendini kaybedip zıplamaya başlayan bebekler gibi, oksijen üretmeğe hazırlanıyorlar. Sanki karanlıkta ürettikleri karbondioksit bile, merkezin oksijeninden daha çok pozitif enerji veriyor insana.

Merkezde park yeri cezası yiyen kurbağalar da geldiler şimdi. Az önce ara sokaklara park etmek de ücretli olmuş. Çok bozulmuş kurbağalar bu işe. Var gücüyle vraklayarak anlatıyor en gevezesi "milyoner olsam merkezde oturmam". Diğerleri de katılıyor sanki O'na. Fikirlerini yüksek sesle ve hep birlikte paylaşıyorlar. "Vıraaaak, vıraaaaak, vırak, vırak vırak".

Pek çok ışık yılı uzaktan bize selam getiren bir kaç yıldız, artan bulutların ardında gözden kayboluyorlar.

Evcil bir köpek güne hazırlanıyor. Tek atışlık bir "hav" duyuluyor. "Hav hav" bile değil. İşini iyi yaptığı belli. Gün boyu havlayacak. En iyi şekilde havlayabilmek, kendisine sunulan sosyal olanakların hakkını verebilmek için erkenden kalkmış. İdman yapmış. Çiğ yumurta içmiş sesini açmak için. Kimseyi uyandırmak istemiyor, ama denemesi de gerek sesini. Bu yüzden duyuluyor kısa bir "hav".

Yarın anaokuluna gitmeyeceğini bilen küçük çocuk (büyük bebek) çok mutlu uyuyor. Annesine sarılmış. Bütün hafta gitmek yordu onu. Bir hafta sonu var dinlenecek. Haftasonu hemen geçiveriyor. Ama olsun, yeni başladı. Aniden harketlenmeye başlıyor. Rüyasında görüyor, annesi onun oyuncak tavuğunu kesmiş, büryan yapmış. Sayıklıyor. "Hayır anne, hayır anne". Annesi neye uğradığınk şaşırmış. "Ne yaptım ben şimdi?" diyor içinden. Refleksle öpüyor bebeği, sakinleşiyor bebek.

Merkezde ışıklar azalırken, kuşlar, az sonra artacak kullanıcı sayısının gürültü yaratacağı kaygısıyla daha hızlı ve çok konuşuyorlar. Orkestra gibi oldular. Öten horozların sayısı da artıyor. "Sabah oldu, söndürün ışıkları, cereyan çok yazmasın" diyorlar.

Taze baba, mühendis, içinden geçiriyor. "Değer miydi bu kadar güzelliği yok etmeye? Hangi elektrikli ışık, aydedenin ışığının verdiği zevki verebilir? Hangi beton gökdelen, öten kuşların verdiği huzuru verebilir? Hangi yputube videosu bu kuşların bestelediği müziğin hazzını verebilir. Benim çocuğum yıldızları görebilecek mi, yoksa etrafındaki ışıkların yıldızları görmesini engellediği bir ortamda ömrünü mü tüketecek? Hiç gelmesin belediye buraya. Barbar kent zihniyeti gelmesin buralara, şimdiki gibi kuşlarla, kurbağalarla uygar bir doğa topluluğu olarak kalsın. Keşke mümkün olsa, keşke..."


07.04.2018 Geni
2
daha iyi hizmet verebilmek için çerez (cookie) kullanıyoruz. detaylı bilgi için tıklayın