Güzel Türkçemiz

İlkokuldayken Türkçe derslerinin adı buydu: Güzel Türkçemiz. O zaman büyüklerin, dilimizi sevmemiz için başına Güzel ifadesini getirdiklerini, bunun "bak ne güzel ıspanak, hadi yiyelim bakalım yavrucuğum" tarzında bir sevdirme hamlesi olduğunu düşünmüştüm. Sonradan, Türkçemiz hakkında pek te güzel laflar etmeyen insanlar görmeye başladık, yok yetersizmiş te, bilim ve felsefeye uygun değilmiş gibi laflar. Halbuki okudukça dilimizin güzelliklerini, örneğin ses uyumunu, şiirsel anlatıma uygun cümle yapısını, yabancı dillerden çok kolay kelime transfer edebildiği halde yapısında bozulma olmadığını düşünüyordum. Amatör de olsa bu dil hakkında araştırma yaptığımda gördüm ki hakikaten güzeldi dilimiz.
Türkçemiz sondan eklemeli diller grubundan bir dildi. Ural Altay dil grubundaydı. Fazla değişmeden çok geniş bir coğrafyada 5000 yıldır konuşulmaktaydı. Ancak ben burada Türk dilini Hint Avrupa dil grubuna dahil, bir çok batı dili ve hatta Persçe, Hintçe gibi dillerden ayıran iki ilginç özelliğinden söz edeceğim. Önce bugün konuştuğumuz Türkçe’nin Cumhuriyetin ilk yıllarındaki dil devrimiyle doğal bir dil olmaktan biraz uzaklaştığını (burada uzaklaşma kötü anlamda kullanılmamıştır) ama bunun çok önemli bir sebebi olduğunu belirtmekle başlayalım.
Osmanlı İmparatorluğunda, sarayın ve aydınların halktan çok farklı bir dil kullandığı ve bunların birbirleriyle anlaşamayacak kadar farklı dil kullandıkları düşünülürse, kalburüstü kesimin kullandığı Osmanlıca’nın aslında Türkçe olmadığı sonucuna da varabiliriz. Karagöz ve Hacivat gösterisi izlemiş olanlar varsa, bu gösterinin komik kısımlarının çoğu halk dilini kullanan Karagözle Osmanlıca kullanmaya çalışan Hacivat'ın birbirlerini yanlış anlamalarına dayalıdır. Fakat Cumhuriyet kurulduktan sonra durum değişecektir. Halkın kullandığı Türkçe bir devletin resmi dilini oluşturacaksa, ki Cumhuriyetin kurucuları bunu açıkça bir hedef olarak belirtmişlerdir, dilin standartlaşması ve en azından yönetim terimlerini halkın anlayacağı biçimde içermesi gerekiyordu. Arapça ve Farsça kelimeleri mümkün olduğunca Türkçe terimlerle değiştirmek üzere Türk dil kurumu kuruldu ve Latin Alfabesine geçme kararı da alınarak çok kısa sürede yurt çapında okuma yazma seferberliği ilan edildi, öğrenmesi ve kullanması zor olan arap harfleriyle yüzde onlar mertebesinde olan okuma yazma oranı %80’ler seviyesine çekildi.
Ancak bugün belirteceğim iki özellik Türk dilinin alfabesi ya da öz Türkçe kelimeleri ile ilgili değil. Türk dili batı dillerinden farklı olarak sondan eklemelidir demiştim. Aslında her dilin amacı olan düşünce ve eylemleri iletme görevini yapış şekli, Türk dilinde batı dillerinden temelde farklıdır.
Türkçede eylem belirten kelime sonda gelmesine karşılık son duyduğumuz ses, eylemle ilgili değildir. Son duyduğumuz kelime kişi ile ilgili olup, eylemin sahibini tanımlar. Yani “okula gidiyorum” cümlesi, ki İngilizce de yardımcı kelimeleri de sayarsak “I am going to the school” şeklinde altı kelimeden oluşur ve (genelde “ben okula gidiyorum” şeklinde söylenmez) kimin okula gittiğini son seste anlarız.
İngilizcede bileşik cümlelerde ana cümle, hazırlık bilgisi ve tanımlayıcı diğer bilgileri oluşturan yardımcı kelimeler beklemeden söyenir, geri kalan kelime ve cümleler ana cümleyi tamamlar. Türkçe de ise durum tam tersidir. Ana cümle çoğu zaman son kelime olan fiilin eklerinde verilmiştir. Tüm yan cümleler ve hazırlık ondan önce gelir. Birbirini etkileyen bilgilerin gelişiminden oluşan bir cümle örneği ele alırsak Türkçe’de kavramların kronolojik sırasının oluş sırasına göre olduğunu farkederiz. “Okuldan geldikten sonra üstümü değiştirdim” Bu cümleyi İngilizce söylediğimizde tüm bilgilerin ters kronoloji ile sıralandığını farkederiz. “I changed my clothes after I came from school” bu kronolojik terslik yabancıların Türkçe öğrenmekte, anadili Türkçe olanların da yabancı dil öğrenmekte neden zorlandıklarını açıklamaktadır. Aslında hikaye anlatımında kronolojik olarak sürekli geri gidişler yaşatan İngilizce gibi bir dile göre, dilimiz doğru zaman sıralamasında gelen kelime ve cümlelerle adeta su gibi akmaktadır. Cümlenin başını kaçırmışsanız bile sonunda anlamı yakalarsınız. Yeter ki konuşmak ve anlamak niyetiniz olsun. İşte kronolojik sırada anlatım özelliği, özellikle hikaye, roman ve düz yazıya bile şiirsel bir özellik katmakta, Türkçe anlatılan hikayeyi dinleyen birisi, rahatsız edici biçimde olayları doğru sıralama işini beyninde yapmadan, hikayenin akışına kendini kaptırabilmektedir. Bu Türkçemizin bir güzelliğidir.
Türkçede ilginç bir başka özellik de diğer dillerde olmayan yazılı olarak vurgu belirtebilmektir. Ya da başka türlü ifade edersek, diğer dillerde, ancak vurgu ile belirtilebilen önem farkı, Türkçede, kelimelerin sırası değiştirilerek verilebilmektedir. "Ahmet bugün okulda camı kırdı" cümlesinde kırma eyleminde en önemli unsur camdır. Ama eylemin bugün olduğunu vurgulamak istersek tek yapmamız şey “bugün” kelimesini kırdı fiilinden hemen önceye yerleştirmektir. Yani artık cümle: “Ahmet okulda camı, bugün kırdı” olacaktır. Olayın okulda olduğu önemliyse “Ahmet bugün camı okulda kırdı”diye cümleyi değiştiririz. Bu anlamda Türkçe, aslında diğer dillerin yazılı olarak iletemediği bir bilgiyi iletebilen bir dildir. Bir başka deyişle, Türkçe bir cümle, İngilizce bir cümleyle göre daha fazla bilgi iletmektedir.
Dilimizin kelime sayısı ve diğer özellikleri konusunda, onu yetersiz bulanlar karşısında, kendinizi savunmak zorunda hissederseniz bu iki özelliği bildirin, yeterli. Bırakın onlar Türkçe’ye bahane bulmaya devam etsinler, dilimizin başka dilde olmayan özelliklerini biz kullanmaya devam edelim.
Siz onlara fazla kulak asmayın, Nazım hikmetin şiirlerini orijinalinden okumanın haklı gururunu yaşayalım ki buna eşdeğer İngilizlerin Shakespear'i orijinalinden okuma dışında bir örnek yoktur.
Özetle Güzeldir Türkçemiz.
Ha bu arada çocukken sevmediğim ıspanağı da büyüyünce giderek daha çok sevmeye başladım. O da gerçekten güzelmiş, hele annemin yaptıkları...
07.09.2018 geronimo
3 1
daha iyi hizmet verebilmek için çerez (cookie) kullanıyoruz. detaylı bilgi için tıklayın