İnsanlık tarihinde madde ve mana

Bundan 10-20 bin yıl önce insanlar sayı olarak çok kalabalık olmadıkların koşullarda,avcıl toplayıcı dönemde daha eşit bir arada yaşamanın tadını çıkarıyorlardı: ilkel komünal toplum. Ne zaman ki, çoğaldılar, siteler kurdular, çitler çevirdiler, o zaman kavga çıktı; insanın eline kan bulaştı. Tüm insanlık tarihine baktığımızda bir çaresizlik, görülüyor. Gelişmenin getirdiği yetersizlik, açıklayamadığı her soru insanın kafasını kurcaladı, gökyüzü sayamadığı kadar yıldızla doluydu, denizler milyonlarca balık, baş edemediği her şeye karşı bir korku bir saygısı vardı insanın.
Insanların kutsal saydıkları şeyler genelde bunlardı yani maddesel varlıklar: önce vahşi hayvanlar, sonra ay, yıldız, güneş, şimşek ya da erişilmez bir dağ. Adem’den başlayan süreçte bu olay giderek somuttan soyuta doğru evrildi. Bu geçiş aslında madde ve mana arasındaki dengenin de değişmesini getirdi. Biraz düşünürsek, ilkel insanların madde ve mana arasında bir seçim yapmak gibi bir sorunları yoktu. Onların mana dünyası, zaten maddesel varlıklardan oluşuyordu. Güneşe tapan birinin kendi yaratılışının anlam sorunu da yeryüzünde güneşi temsil ettiğini iddia eden bir firavun tarafından çözülüyordu. Helenler için en büyük güç, yüce bir dağda oturan Zeus’tu ve insan görünümündeydi. Bu insanların görünmeyen bir Tanrıya inanmak gibi bir sorunları yoktu. Taptıkları maddi varlığı göremediklerinde zaten şekli belli olan bu tanrı/tanrıların heykelini yapıp ona tapınmaları yeterliydi. Pagan toplumların felsefede ilerlemesinin sebepleri dini çelişkiler yaşamadan tabiatta anlam sorununa doğrudan çözümler getiren, bugün bilimsel yöntem de denen, şüpheci, gözlemci, matematiksel düşünme yöntemini o çağlarda bulmaları ve bunun üzerine bir akademik gelenek oluşturmalarından dolayıdır. Felsefenin yerini hayatı mucizeler ve sözlerle anlamlandırdığını iddia eden dinlerin alması, insanın maddesel ve bir anlamda bilimsel düşünmesini baskılamıştır. Kendi çağında matematiğin en büyüğü olan Arşimet ile matematiğin manasını öne çıkaran ve kendine bir tür tarikat kuran Pisagor’u karşılaştırdığımızda, bugünkü bilim ve teknolojinin aslında Arşimet gibi maddeci matematikçi filozoflar tarafından atılan tohumların eseri olduğu sonucuna varırız. Rakamlara kutsallık atfeden bir dini tarikatın kurucusu Pisagor'un oluşturduğu bu tarikat kısa süre sonra tamamen insanlık tarihinden silinirken, kendisinin, sadece dik üçgenin kenarlarının ilişki formülü ile hatırlanması üzücüdür. Belki de Pisagor zekası ve yeteneğini kendi ortaya attığı esoterik düşünce yerine saf matematiğe kullansaydı insanlığa daha fazla katkılarda bulunabilirdi.
21. yüzyılın yaklaşık beşte birlik bölümü geri kalmışken saf insan aklı, yerçekimi ve büyük ölçekli dünyayı açıklayan genel görelilik ile ışık hızına yaklaşan hızlarda çok küçük olayları açıklayan kuvantum mekanik arasında matematiksel bir bağlantı kurmakla meşgul. Bu çabanın dışındaki her faaliyet, siyasi, ekonomik, dini, sanatsal hangi alanda olursa olsun, insan aklı ile mana dünyasının bir dengesini gerektirmekte. Teknolojik gelişmelerin bile iyi ve kötü yönlerinin, insanlığın ortak vicdanında sorgulanması, buna göre çeşitli ürünler ve sistemlerin, insanların mana dünyasındaki yerini alması kesintisiz sürüyor. Henüz yapamadığımız, kendi kendimizi yönetme ve yaşadığımız çevreyi tahrip etmeden kullanma ise madde ve mana dünyalarının uyumlu biçimde bir arada ele alınması ile mümkün olacak belki de...
29.05.2019 geronimo
1
daha iyi hizmet verebilmek için çerez (cookie) kullanıyoruz. detaylı bilgi için tıklayın