Yahşi Batı

"2010 yapımı, altında Cem Yılmaz imzası olan film" diyerek söze girsek, filmin bir komedi filmi olduğunu belirtmemize gerek kalmaz herhalde. Üzerinde çok emek harcanmış, mükemmel bir çalışma. Yapanların, izleyenlerin, eline sağlık. Senaryosunu ve başrol oyunculuğunu Cem Yılmaz üstlenirken, yönetmenliğini Ömer Faruk Sorak yapıyor.

Hemen söyleyelim, Lemi ile küvete çıplak giren model Slovakyalı, ismi de Martina. Filmden sonra yıllarca hatırlanacak sahne oydu. 60 kişi başvurmuş o role. 60 kişi içinden seçilmiş.

Bunun dışında Cem Yılmaz filmi için gereken temel unsurlar Yahşi Batı filminde var;
  • Ozan Güven
  • Özkan Uğur
  • Zafer Algöz
  • Bol bol espri

Bu oyunculara bu kez başrol oyuncusu olarak Suzan rolüyle Demet Evgar katılmış. Cem Yılmaz Aziz Vefa rolünde, Ozan Güven Lemi Galip rolünde, Özkan Uğur Şef Kızılkayalar rolünde ve Zafer Algöz şerif Loyd rolünde. Yaklaşık 2 saat süren filmde çok geniş bir oyuncu kadrosu var. Yardımcı rollerde Süleyman Turan (Şerif Mörfi), Cansu Dere (Merilu, Suzanın annesi), Yılmaz Köksal (Şerif Çeko), İştar Gökseven (Geri), Mazlum Çimen (1. Wanted Şerif), Tuncay Özinel (Çak), Uğur Polat (Brokbekli Bakberi, biraz yumuşak davranışları olan kovboy), Dilek Çelebi (Beti Loyd), Ferdi Sancar (Yürüyen Coni), Demet Tuncer (Merien), Muhittin Korkmaz (cüce kovboy), Tevfik Yapıcı (Amerika Birleşik Devletleri başkanı Garfield), Ali Tınaz (Gospelci), Levent İntepe (Red Kit'in kankası olan telgrafçı), Hakkı Yazıcı (Red Kit), Bünyamin Durgut (atını yıkatan kovboy), Baki Kurtuluş (şeriflerden bir diğeri), Tolga Öz (eczacı), Erol Şahin (dalton), Mehmet Polat (Coni Leş) başrol oyuncularına destek oluyorlar.

Yahşi Batı, Osmanlı Sultanı'nın ABD başkanı Garfield'a çok değerli bir elmas hediye etmek istemesi, hediyeyi iletmek için de Aziz Vefa ve Lemi Galip'i görevlendirmesiyle başlıyor. Kahramanlarımız Amerika'ya ayak basar basmaz elması soygunculara kaptırıyorlar ve filmin geriye kalanı elması yeniden ele geçirip Amerika Birleşik Devletleri başkanına ulaştırma mücadelesiyle geçiyor.

Cem Yılmaz filmde akla gelen her türlü espriyi sarf etmiş. Suzan'ın erkek atının altına doğru uzanıp kelebek yakalamak da dahil olmak üzere bol bol espri yerleştirmişler filme. Her karede, her sahnede birden fazla espri var. En iyi yabancı komedi filmi oskarı olsa, kesinlikle başa oynayacak bir film. Espri adedi olarak belki dünya rekortmenidir. Çok çeşitli dekorasyonlar ve kültürel figürlerde mümkün olan tüm ayrıntıları gerçeklemişler. ABD tarihini tarayıp, Garfield isminde bir başkan olduğunu tespit etmeye kadar götürmüşler işi. Gerçekten de filmin geçtiği 1881 yılında ABD başkanı James Abram Garfield. Ünlü karikatür kedisi Garfield ile eş sesli bir soyadı var.

Türk film tarihinden çok ince espriler yakalamışlar. Yılmaz Köksal'ın ilk kez başrol oynadığı Çeko filminden esinlenip, Yılmaz Köksal'ı Yahşi Batı filminde Şerif Çeko olarak oynatmak çok klas bir hareket. Tabi bu espriyi anlayıp, o an hafif bir romantizm ile gevşemek ve içten gelen mükemmel bir gülümsemeyi hissetmek için Çeko filmini izlemiş olmak gerek. Bunun gibi bizim farkına varmadığımız, ancak anlayanın anladığı kim bilir başka ne espriler serpiştirmiştir Cem Yılmaz ve ekibi bu filme. (Bu arada Yılmaz Köksal yaklaşık 40 yıl sonra tekrar Çeko rolünün hakkını vermiş)

Cem Yılmaz'ın Yeşilçam tarihinden süzüp getirdiği bir diğer sahne, Suzan'a cümbüş çalarken kimseye etmem şikayet diye mırıldanması. Bana hemen Sivri Akıllılar filminde Metin Akpınar'ın deniz kenarında mehtaplı gecelerde hep seni andım diye şarkı söyleyişini hatırlattı. Cem Yılmaz'ın bu sahne ile cümbüşü belleklere kaydetmesi de yine bir başka klas hareket. Bu arada Türk müziğindeki koma kavramı da seyirciye hatırlatılmış. Buradan uyanan merakla araştırdığımızda görüyoruz ki, batı müziğinde iki nota arası 2 eşit parçaya bölünürken, Türk müziğinde iki nota arası her birisi 1 koma olarak adlandırılan 9 eşit parçaya bölünüyor.

Yahşi Batı, ilk saniyesinden, son saniyesine kadar, mücadeleden vazgeçmeme mesajını da güçlü bir şekilde içinde barındırıyor. Önemli bir görevle yola çıkan Aziz Vefa ve Lemi Galip, karşılaştıkları güçlükler karşısında, içinde bulundukları durumun çok namüsait bir mahiyette tezahür etmesinden ötürü yılmak yerine, ellerinde avuçlarında ne varsa onlarla mücadele ediyorlar. Macun satmaya çalışıyorlar, tavuk satmaya çalışıyorlar, kola icat ediyorlar, at yıkama açıyorlar, kovboyların atlarını yıkıyorlar (bu arada yıkanan atlara sıhhatler olsun demeleri de efsane) aranan kanun kaçağı rolüne girip, yakalayana verilen ödülü almaya çalışıyorlar, kızılderililerin yanına gidip elmasa ulaşmaya çalışıyorlar, yılmıyorlar, filmin sonunda Şerif Loyd'un poposuna sakladığı kasa anahtarını da alıp, elması elde etmeyi ve sultanın hediyesini ABD başkanına ulaştırmayı başarıyorlar.

Bunun dışında eğitici çok iyi başka mesajlar da var. Örneğin Kızılkayalar kumar masasında çok kazandığını düşündüğü anda, her şeyini kaybedip yalnızca tek bir kilotla kalkıyor masadan. Kumarda kazanmanın mümkün olmadığını çok güzel örnekliyor. Yine Aziz Vefa'nın boynundan çıkarmadığı muska hiç bir kötülüğü engelleyemiyor. Ve her şeyi bilen, hiç bir şeyi unutmayan mahalle karısı tipi, Kızılkayaları 25-30 yıl sonra hatırlayan Beti Loyd ile canlandırılmış. "Ben hatırladım sizi, Grinvil'de bir bayanla evliydiniz, kadın öldürüldü, bir tane de kızınız vardı" diyerek çeyrek yüzyıl öncesine gidiyor bir anda. (Bu arada Dilek Çelebi, Beti Loyd rolünü çok iyi oynamış)

Filmin başlarında sokakta oynatılan mekanik çalışan erotik animasyon, cinselliğin ekonomi var olduğundan beri müşterisi olan bir olgu olduğunu çok güzel anlatmış. Posta arabasında Merien göğüs dekoltesiyle (ilmin başında), Martina küvette giymediği sütyeniyle (kahramanlarımız filmin ortalarında Kanonbol'da otelde kalırlarken) filmin ihtiyaç duyduğu cinselliği katmışlar. Filmde çok küfür olduğu için 7 yaş ve üstü diye nitelenirken Martina'nın üstsüz görüntüsünün nasıl yorumlandığı merak konusu. Belki anne sütü ile beslenmeyi yeni bıraktılar diye sorunsuz görmüşlerdir.

Son aşamalarda Kırkpınar Güreşleri'ne atıfta bulunulması, merkezinde bu olan bir etkinlik düzenlenmesi çok güzel. Bu güreş turnuvasını Kenanbol'un kurtuluş günü ile eşleştirmeleri hoş bir espri. Bu turnuvayı başka etkinliklerle zenginleştirmişler. Mikrofon deneme esprisi çok hoştu. Lemi Galip, mikrofon tecrübe, mikrofon diye elindeki külahımsı şeyi denerken her zamanki gibi bir ıslık sesi uğultusu oluşuyor, ve yine her zamanki gibi başka birisi geliyor, farksız davranıyor ve mikrofon bir anda düzeliyor. Aziz Vefa'nın en son sahnede Şerif Loyd'u yağlı güreşe davet etmesi, kispetin içine elini sokup kasa anahtarını şerifin makatından çıkarması bir başka efsane.

Bir Apaçi ağlıyordu diye şiir okuyan kız çocuğuna da değinmek gerek. O dönem İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını ezbere okuyan bir kız çocuğu vardı, ona atıfta bulunulmak üzere yer verilmiş gibi algıladım. Bunun gibi güncel konulara atıfta bulunulan çok espri var. Onların bir kısmını ne yazık ki zamanla unutacağız. Filmi gösterime girdiği dönemde izleyenlerin attıkları kahkahalar yanlarına kar kalacak.

Türk tipi kavramlarla, Amerikan tipi kavramları çok iyi bir araya getirmiş bir film. Şerif Loyd'un Kayseri ağzıyla konuşması ve buna paralel olarak paraya düşkün olması buna güzel bir örnek. Kahramanlarımızın, ramazan şerbetçilerinin kullandığı ibriğe kola doldurarak satmaları bir başka güzel örnek. Yahşi Batı, olayların diğer boyutuna dikkat çekmede de başarılı bir film. Örneğin şef Kızılkayalar'ın Aziz Vefa'ya, "Türkler Kızılderiliymiş, doğru mu?" diye sorması, anlamak isteyene çok şey anlatıyor.

Düello sırasında cenazecinin gelip Suzan'ın boyunun ölçüsünü almaya çalışması, cenaze gibi acı olayların da hayatın bir parçası olduğunu hatırlatıyor. Aziz'in muskasını Suzan'a verme düşüncesini Lemi engelliyor, ve muskanın uğursuzluğu Suzan'a bulaşmıyor. Yürüyen Coni, elindeki aynayla, Şerif Loyd'un kahpelik yapacak elemanının gözünü alarak, Suzan'ın hayatını kurtarıyor ve adaletin yerini bulmasını sağlıyor.
Bunun üzerine Aziz Vefa, yürüyen Coni'ye
"Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
Aferim Coni"

derken, Yürüyen Coni de
"İdrak-i maali bu küçük akla gerekmez
Zira bu terazi bu kadar sikleti çekmez
Ziya Paşa"

diye karşılık veriyor. Bu vesileyle bu çok değerli şairimizi de bir gülmece filminde anmayı başarıyor senaristimiz Cem Yılmaz.

Amerikalıların Türkler hakkında ezbere konuşmaları da çok iyi gözlemlenmiş. "Sizin orda develer var, değil mi?", "Siz bir ara Viyana kapılarındaydınız, değil mi?" tarzı klişeleşmiş, ezbere konuşulan söylemleri de tam kıvamında iğnelemişler.

Yahşi Batı dediğimiz zaman, hiç kuşku yok ki, ticari bir proje olarak ele alınmış bir filmi konuşuyoruz. İnternette dolaşan rakamlara göre filmin maliyetinin 2.000.000 Dolar civarında olduğu, gişe hasılatının 13.000.000 Dolar'ın üzerinde olduğu düşünülüyor. Hiç fena rakamlar değiller. Filmin 55. dakikasında kahramanlarımızın tuvalet molası verelim diyerek sinema salonunda ne zaman mola verileceğine yön vermeleri, ve icap ederse Aziz Vefa ile Lemi Galip'in sultanın emriyle Çin'e gideceğine ilişkin ipucunu filmin sonuna eklemeleri çok başarılı ticari ekler. Küvetteki, Martina sahnesini de filme ara vermeden 5 dakika önce sahneye sürüp, insanların arada konuşacakları konuyu bile tayin etmişler.

12.05.2020 Geni
2
daha iyi hizmet verebilmek için çerez (cookie) kullanıyoruz. detaylı bilgi için tıklayın